29 yıldır soruyoruz: Fehmi Tosun’a ne yaptınız?
Geçmişte işlenen insanlığa karşı suçlara
ilişkin hakikati bilme, her toplumun vazgeçilemez hakkıdır. Bu bağlamda,
devletlerin bu tür suçları aydınlatma ve
sorumluları cezalandırma yükümlülüğü
vardır. Devletler, bu yükümlülüklerini yerine getirdiği kadar ceza adalet
sistemlerinin caydırıcılık kapasitesini güçlendir ve suçun tekrarını önlerler.
Ancak, 1021 haftadır
söylediğimiz gibi, Türkiye’de devlet, zorla kaybetmeler söz konusu olduğunda
gerçekleri aydınlatma yerine inkar ediyor. Ağır insan hakları ihlallerin
faillerini cezalandırmıyor, aksine koruyor. Bu nedenle, ceza adalet sistemi
caydırıcı ve suç önleyici etkisini kaybediyor, adalet, yalnızca mahkeme
duvarlarında yazılı bir ifadeden ibaret kalıyor.
1021. haftamızda, inkar ve cezasızlık politikalarına karşı üç kuşaktır hakikat ve
adalet mücadelesi yürüten Tosun Ailesi’ne eşlik ediyoruz.
35 yaşındaki 5 çocuk babası Fehmi Tosun,
Lice’nin Licok köyünde yaşıyordu.Köylerinde yaşama olanakları yok edilen Tosun Ailesi İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı.
Fehmi Tosun, 19 Ekim
1995 sabahı yakın arkadaşı Hüseyin Aydemir ile birlikte Avcılar’daki evinde
kahvaltı etti. Kahvaltı sonrası, iki
arkadaş birlikte evden ayrıldı ve bir
daha geri dönemedi.
Fehmi Tosun, aynı günün akşamında, silahlı,
telsizli, sivil giysili üç kiş
tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault marka bir araçla evinin önüne getirildi. Bu kişilerle
birlikte evin bahçesine doğru ilerlerken,
kendisini gören eşi ve çocuklarına “Beni öldürecekler!” diye bağırdı.
Onlar yanına koşunca Fehmi Tosun zorla araca bindirilerek götürüldü.
Hanım Tosun, hemen Avcılar Karakolu’na
giderek eşinin kaçırıldığını bildirdi. Eşini kaçıran aracın plakasını verdi ve
duruma müdahale edilmesini istedi. Ancak, polisler, plakayı kontrol ettikten ve
bazı telefon görüşmeleri yaptıktan sonra “Bizim yapacağımız bir şey yok”
diyerek olaya müdahale etmediler.
Hanım Tosun ve İnsan Hakları
Derneği, tüm yasal yollara başvurarak, olayı hükümetin ilgili birimlerine ve
kamuoyunun gündemine taşıdı. Ancak, Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı
inkar edildi ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
İç
hukuk yollarından sonuç alamayan aile, AİHM’e başvurdu. 2003 yılında sonuçlanan davada, hükümet
AİHM’e verdiği savunmada “Hükümetimiz, Fehmi Tosun'un kaybolması olayının
meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki
soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2.
maddesinin ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir.”dedi.
AİHM’de Fehmi
Tosun’un yaşam hakkı ihlali ile ilgili devletin sorumluluğunu kabul
eden AKP iktidarı Fehmi
Tosun dosyasında etkin bir soruşturma yapılmasını sağlama yükümlülüğünü yerine getirmedi. Zamanaşımı gerekçesiyle
takipsizlik kararı verilen dosya kapatıldı.Takipsizlik kararlarına yapılan
itirazlar reddedildi. İdari ve yargısal yollarının tamamını
tüketen aile, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurudan da sonuç alamadı.
Fehmi Tosun’un
gözaltında kaybedilişinin 29.yılında, adli ve siyasi makamlara sesleniyoruz:
Zamanaşımının arkasına saklanmayın, Fehmi Tosun’un akıbetiyle ilgili etkin bir
soruşturma ve kovuşturma yapma yükümlülüğünüzü yerine getirin.
Kaç
yıl geçerse geçsin; Fehmi Tosun için, tüm kayıplarımız için,
adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek
zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Cumartesi Anneleri
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara karşı Komisyon